Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Öksüz, “Bugün gerek Ege’de, gerek Akdeniz’de, ‘Mavi Vatan’ dediğimiz coğrafyada yürütülen büyük mücadelenin arka planını iyi incelemek, gözlemlemek ve özellikle Amerika’da Philadelphia’da Yunan ulusçuluğunun ve Yunan yayılmacılığının motivasyon kaynaklarını iyi bilmek lazım.” dedi.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu asli üyesi de olan Prof. Dr. Öksüz, Türk Tarih Kurumu tarafından KTÜ ev sahipliğinde, KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi’nde organize edilen “Yunanistan Tarafından Anadolu’da İşlenen İnsanlık Suçları: İşgalci Mağdur Olabilir Mi?” konulu sempozyumun kapanış töreninde değerlendirmelerde bulundu.
Öksüz, çok anlamlı ve son derece bilimsel nitelikli etkili bir sempozyum icra edildiğini, sempozyumun amaçlarının da gerçekleştiğini vurguladı.
Sempozyumda sunulan görsel destekli arşivlerin dikkat çekici olduğunun altını çizen Öksüz, böylece sempozyumun, “Yunanistan Tarafından Anadolu’da İşlenen İnsanlık Suçları: İşgalci Mağdur Olabilir Mi?” başlığının ne kadar anlamlı olduğunun bir kez daha anlaşılacağını aktardı.
“İŞGALCİ MAĞDUR OLABİLİR Mİ? HAYIR,KESİNLİKLE HAYIR”
Öksüz, Yunanistan’ın bundan tam 100 yıl önce Anadolu’da tam 3,5 yıl devam eden mezalim gerçekleştirdiğine dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Bunun arkasında 100 yıllık bir birikim daha vardı, çok kıymetli araştırmacılar bunu hem Türk arşivlerinden hem Yunan, İngiliz, Amerikan arşivlerinden derlemiş oldukları belgelerle ve bilgilerle burada bizlere çok açık ve net bir şekilde izah ettiler. İşgalci mağdur olabilir mi? Hayır, kesinlikle hayır. Olamadığı zaten hem sunulan tebliğlerde hem ortaya konulan resimlerden, görsellerden ama ondan da daha önemlisi Türk tarihçiliğinin amiral gemisi olan Türk Tarih Kurumumuzun hazırlamış olduğu belgeseldeki resimler, özellikle yabancı kökenli, İtalyan asıllı ressamların ortaya koymuş oldukları çizimler zaten belli ediyor ve gösteriyor.”
Resimlerden birinde, İzmir’in işgali sırasında, İzmir metropoliti Hrisostomos’un mezalimi gerçekleştiren, masumları katleden Yunan askerlerini elinde haç olacak şekilde kutsama biçiminin görüldüğünü anlatan Öksüz, “Halbuki bütün semavi dinler, bütün dinler insanı yaşatmak için var, öldürmek için değil. Mazlumların yanındadır bütün dinler. Hristiyanlığın ortaya çıkışı ve Roma Dönemi’nde kabul görmesi de bu mazlumlar üzerindendir.” diye konuştu.
Öksüz, Hrisostomos, Hrisantos gibi bazı din adamlarının 3,5 yıl boyunca Anadolu’yu kan gölüne çeviren Yunan askerlerinin ve Pontus çetelerinin en büyük manevi destekçileri olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Bir taraftan bu desteği verirlerken, diğer taraftan tüm dünyanın dikkatlerini şaşırtmak ve vicdanlarını kendi lehlerine çevirebilmek için propaganda kitapları üreterek, Türkler aleyhinde mektuplar yayımlayarak bir kampanya, en etkili basın yayın kampanyasını da yürütüyorlar ve bir hayli de mesafe alıyorlardı. İşte Türk milleti Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde, bu büyük oyunu bozdu. 1071’in ve 1453’ün intikamını almak üzere Anadolu’ya girmiş olan, bir vekalet savaşı niteliği olan, batıdan Yunanlıların, doğudan Ermenilerin, kuzeyden Pontus çetelerinin sıkıştırması ile Türk milletinin bin yıldır alın teri, gözyaşı ama hepsinden önemlisi hayat kaynağı kanını dökerek vatan haline getirmiş olduğu bu topraklardan söküp atabilmek için bir büyük oyun sahnelendi ama bu oyunu, bu milletin asaleti yok etti.”
Ortaya konulan oyunun sonunda 5,5 asır boyunca birlikte yaşama kültürü inşa edilen Rumlarla artık bir arada yaşanamayacağının anlaşıldığını, bu çözümün sadece Türk tezi olarak değil, Milletler Cemiyeti’nin de bir destek önergesiyle mübadelenin gerçekleştiğini vurgulayan Öksüz, mübadelenin anlamı ve önemine ilişkin görüşlerini paylaştı.
“BİZİM AĞZIMIZDAN ÇIKACAK OLAN HER SÖZÜN ÇOK KIYMETLİ OLMASI LAZIM”
Öksüz, 1878’den bu yana özellikle Balkanlar’da ve de Kafkaslar’da büyük bir mağduriyet yaşayan milletin Anadolu’yu sığınılacak bir liman olarak gördüğünü ve buraya doğru aktığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Buradan bir millet çıkartarak, buna da ‘Türk milleti’ diyerek tarih karşısında ve hür dünyanın önünde alnı ak bir şekilde ‘varım’ dedi ve demeye de devam ediyor. 1920’lerde Yunanistan nüfusu bizim yarımız kadardı ama bugün Türkiye milli güç unsurları bakımından, her bakımdan bunu söylüyorum Yunanistan’ın tam 8 katıdır. Dolayısıyla bugün gerek Ege’de, gerek Akdeniz’de, ‘Mavi Vatan’ dediğimiz coğrafyada yürütülen büyük mücadelenin arka planını iyi incelemek, gözlemlemek lazım ve özellikle Amerika’da Philadelphia’da Yunan ulusçuluğunun ve Yunan yayılmacılığının motivasyon kaynaklarını iyi bilmek lazım. Oradan neşet etmiştir ve bugün Miçotakis yine oradan destek almak üzere Birleşik Devletlerdedir. Dolayısıyla dünyayı iyi süzmek, iyi takip etmek, ulusal çıkarları iyi gözlemlemek gerekiyor.”
Prof. Dr. Hikmet Öksüz, değerlendirmesine şu sözlerle devam etti:
“Burada zikretmem gereken, bunu vicdanımdan gelen sesle sizlere aktarıyorum, önemli bir husus var. Evet haklıyız, bunu tarih söylüyor ve objektif değerlendirmeler zaten teyit ediyor ama kendi kamuoyumuza da kendi parsel birikimimizi ve gücümüzü ve buradaki asaletimizi sağlıklı bir şekilde aktaramadığımız gibi, maalesef bazen iç siyasal argümanlarla, kontrolsüz ifadelerle, bazen sportif rekabetin anormal mecralarında yine yapılan kontrolsüz konuşmalarda, Trabzon özelinde ya da spor kulüpleri üzerinden Türkiye üzerinde hesabı olan ve hala masada not almaya devam edenlere biz malzeme taşıyoruz.”
“Bizim ağzımızdan çıkacak olan her sözün çok kıymetli olması lazım, çünkü bu sözü ifade ederken arkamızda 100 yıl önce bu topraklarda biz hür yaşayalım diye şehit verdiğimiz milyonlar var, onlara karşı büyük bir sorumluluğumuz var.” ifadelerini kullanan Öksüz, “Bu sorumluluğun gereği olarak bugün kanaat önderi, toplum önderi, siyasi önder her ne olursak olalım topluma mesaj verirken ötekileştirici, nefret ifade eden ve toplumu kutuplaştıran ifadelerden arınmamız gerekiyor çünkü biz 100 yıl önce burada bir milli tamlanma oluşturduk, bu alaşımı bizim beslememiz lazım, bezememiz lazım ve 100 yıl sonra bu hür kürsüde, bu milletin evlatlarına hitap edecek olanlara bu emaneti teslim etmek zorundayız.” dedi.
Öksüz, bu tür bilimsel etkinliklerin yapılmasının bir amacının da bu olduğunu anlatarak, “Hem hür dünyaya bilimsel metodlarla tarih birikimimizin bize verdiği güçle ve elimizdeki verilerle kendimizi ifade ediyoruz ama bir taraftan da kendi insanımıza da durumun apaçık olduğunu buradan yüksek sesle ifade ediyoruz.” diye konuştu.
Sempozyum, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Bilal Çetin’in Prof. Dr. Öksüz’e ve oturumlara katılan diğer konuşmacılara teşekkür belgelerini sunmasının ardından sona erdi.