İkinci Dünya Savaşı’nın ardından doğu ve batı olarak bölünen Almanya’da Berlin’i ikiye ayıran Soğuk Savaş’ın sembolü Berlin Duvarı’nın yıkılışının üzerinden 33 yıl geçti.
“Utanç Duvarı” olarak nitelendirilen Berlin Duvarı’nın 9 Kasım 1989’de yıkılması yakın tarihte önemli dönüm noktalarından birisini teşkil ediyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği, Almanya ve Berlin’i dörde böldükten sonra ABD, İngiltere ve Fransa’nın kontrolündeki bölgelerin yönetimleri birleştirilerek 1949’da Federal Almanya Cumhuriyeti (Batı Almanya) kuruldu.
Sovyetler Birliği’nin kontrolündeki bölgede ise siyasi yapısı Sovyet Sosyalist sisteme dayanan Demokratik Almanya Cumhuriyeti (Doğu Almanya) tesis edildi.
Batı Almanya refah seviyesini artırırken Doğu Almanya’nın ekonomik açıdan gelişmemesi üzerine on binlerce genç Batı Almanya’ya kaçmaya başladı. Bunun önüne geçmek isteyen Doğu Almanya yönetimi önce kendi çevresini dikenli tellerle kapattı. Bu dikenli teller kaçışları engellemeyince 1961’de 3,6 metre yüksekliğinde Berlin Duvarı inşa edildi.
Soğuk Savaşın sembolü haline gelen ve kentin ortasından da geçen Berlin Duvarı şehir içinde yaklaşık 44, çevresinde ise 112,7 kilometre uzunluğunda örüldü.
Duvarın çevresinde yoğun güvenlik önlemleri
28 yıl varlığını sürdüren Berlin Duvarı’nın etrafında yoğun güvenlik önlemleri alındı. Gelişen süreçte gözetim kuleleri, ölüm şeridi ve iç duvar gibi değişik unsurlar eklenerek genişletildi. Doğu ile Batı Berlin arasında 8 sınır geçiş kapısı bulunan duvar boyunca 300’ün üzerinde gözetim kulesi yapıldı ve yaklaşık 11 bin 500 asker ve polis görev yaptı.
Bu önlemlere rağmen çok sayıda Doğu Almanya vatandaşı “Batı’ya” geçmeyi denedi.
Duvarın yıkıldığı 9 Kasım 1989’a kadar 5 binin üzerinde kişi duvarı aşarak Batı Almanya’ya geçmeyi başarırken, en az 138 kişi bu girişim sırasında hayatını kaybetti.
Duvarın yıkılış süreci
Polonya’da sendika eylemleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un izlediği politikanın sonucunda eski Doğu Bloku ülkelerinde başlayan reform süreci Polonya, Macaristan ve eski Çekoslovakya gibi ülkeleri etkiledi.
Bu gelişmeler Doğu Almanya’ya da tesir etti ve insanlar özgürlük için sokaklara çıktı. Batı Almanya’ya geçmek isteyenler Prag, Budapeşte ve Varşova’daki Alman büyükelçiliklerine başvurdu. Bu gelişmeler Doğu Alman yönetimini bir seyahat düzenlemesi yapmaya zorladı.
Doğu Almanya’yı yöneten Sosyalist Birlik Partisi (SED) Sözcüsü Günter Schabowski’nin, 9 Kasım akşamı seyahat düzenlemesinin hemen yürürlüğe gireceğini açıklamasının ardından halk geçiş noktalarına akın etti. Aynı gece halk duvarın üzerine çıkarak yıkmaya başladı.
Berlin Duvarı’nın 9 Kasım 1989’da yıkılması dünyada Soğuk Savaş’ın da sona ermesini beraberinde getirdi.
Daha sonraki süreçte 3 Ekim’de iki Almanya birleşti, Avrupa Birliği de eski Doğu Blokunda bulunan Avrupa’daki ülkeleri bünyesine katarak genişledi.
Bugün Berlin’in çeşitli yerlerinde Berlin Duvarı’nın kalıntılarını görmek mümkün.
“Utanç Duvarı”nın iki tarafında yaşayan Berlinliler de söz konusu dönemi acısı ve tatlısıyla hatırlıyor.
Batı Berlin’de sekreter olarak çalışan ve bugün emekli olan Edeltraud Überlein ve Berlin Duvarı yıkıldığında Doğu Berlin’de yaşayan ve ortaokul öğrencisi olan Marcel Reichelt anılarını AA muhabirine anlattı.
Überlein, ailesiyle Kreuzberg ilçesinde yaşadıklarını belirterek, “Evden (iki kenti ayıran) sınırın bulunduğu yere gidilebiliyordu. Arada bir silah sesleri de duyuluyordu. Çocuk olmamıza rağmen hatırladığımız dönem iyi değildi.” dedi.
Eşinin annesi ve kardeşlerinin Doğu Berlin’de yaşadıklarını anlatan Überlein, “Kayınbiraderlerimi ve kayınvalidemi düğünden haftalar ve aylar sonra tanıdım. Düğüne gelme izinleri yoktu.” ifadelerini kullandı.
Überlein, çok sevdiği kayınvalidesini ziyaret etmek istediklerinde Doğu Berlin’e girmek için kişi başı para ödediklerini, bunun külfetli bir durum olduğunu söyledi.
Sınırı koruyan asker ve polisin varlığına da işaret eden Überlein, “Bazen o dönemde sınırı korumak zorunda kalanların ne yaptığını merak ediyorum. Onlar polisti. Bizdeki polisler gibi onların da yaptığı şey hoşuna gitmiyordu ancak siyasi durum çok kötüydü.” diye konuştu.
Überlein, o dönemde yaşananlara anlam veremediği için çoğu zaman ağladığını anlattı.
Gençliğinde spor yaptığını ve kürekçi olduğunu belirten Überlein, gölde tekneyle sınırı geçmemek için dikkat etmek zorunda kaldıklarını ifade etti.
Duvarın yıkılmasına sevindiğini vurgulayan Überlein, “Çok mutlu olduk. Kayınvalidemi ve eşimin kardeşlerini şimdi sorunsuz ziyaret ediyoruz. İki ayrı Alman devletinin olması gibi aptalca bir şey son bulduğu için rahatlamıştım.” dedi.
Überlein, duvarın yıkılmasından sonra eşinin akrabalarını sıkça ziyaret ettiklerini belirterek, “Birbirimize yaşadıklarımızı anlatıyorduk. Birbirimizle konuşmayı öğrenmemiz de önemliydi çünkü onlar bizden farklı şekilde yetişti. Onlar (SED’nin gençlik hareketi) FDJ’ye girmek zorundaydılar. Seçim yapamıyorlardı. Bizim için ise bu durum saçmalıktı.” dedi.
“Dünyanın burada bittiğini sanıyordum”
Duvar yıkıldığında 14 yaşında olan ve Doğu Berlin’de duvarın yakınındaki bir bölgede yetişen Marcel Reichelt de duvardan sonra kendisi için birçok şeyin değiştiğini ifade ederek, “O dönemi hatırlıyorum. Buraya kadar gelebiliyordum ve dünyanın burada bittiğini sanıyordum. Duvar yıkıldıktan sonra listeme yazdığım şeyleri yaptım. San Francisco’ya, Afrika’ya gittim. Bunları daha önce yapamıyordum. Bu şekilde gerçekleştirmekten dolayı mutluyum.” diye konuştu.
Reichelt, duvarın yıkıldığı gecenin ertesi günü okula gittiğini anlatarak, “O günü hatırlıyorum. Öğretmenim ağladı. Sınıfın yarısı yoktu. Öğleden sonra ablam benimle konuştu ve reşit olmadığım diğer tarafa (Batı Berlin’e) geçemedim. Ancak daha sonra hep beraber ailecek diğer tarafa geçtik.” şeklinde konuştu.
Batı Berlin’e geçtiğindeki anıları da anlatan Reichelt, “İlk karşıya geçtiğimde büfe işleten bir Türk bana ‘hoş geldin’ hediyesi olarak döner ısmarladı. İlk izlenimlerim olarak Kürfürstendamm’da insan kalabalığı vardı ve Doğu’dan gelenlerin burunları vitrinlere yapışıktı.” dedi.
Reichelt, Doğu Almanya’dan gelenlere verilen “hoş geldin” parasıyla satın alınacaklar listesinin başında kola ve walkman (taşınabilir müzik çalar) yer aldığını sözlerine ekledi.