Özhan, tanıştıklarında kendisinin 17, İnançer’in ise 21 yaşında olduğunu belirterek, “Müzik çalışmalarım için konservatuvarın yanı sıra Üsküdar Musiki Cemiyetine gitmem gerektiğini büyüklerim söylemişti. Beni cemiyete yolladılar, Emin Ongan hocamla görüşmek üzere. Gittim, Üsküdar Doğancılar Yokuşu’nda çaldım kapıyı, girdim. Öyle bir hayat başladı orada” diye konuştu.
“Omuz omuza, yürek yüreğe”
AA’da yer alan habere göre; cemiyetin kapısını açanın, yaşamı boyunca ağabey dediği İnançer olduğuna dikkati çeken sanatçı, “O hatırlıyordu (bu anıyı). ‘Daha yeni delikanlı olmaya başlayan, sapsarı bir oğlan geldi. O sendin. Kapıyı ben açtım’ dedi. Unutmamıştı. O zaten her şeyi hatırlıyordu. Biz hatırlamak ihtiyacı hissetmezdik, nasıl olsa o hatırlar diye. Öyle bir dominant, öyle bir kapsayıcı kişilikti. Orada başlayan tanışıklık, arkadaşlık, dostluk, abi kardeşlik, sonra hayat rehberliğine, ondan sonra hayatı aydınlatıcılığa, mürşidliğe kadar uzanan, yarım asrı aşan bir yolculuk, omuz omuza, yürek yüreğe…” ifadelerini kullandı.
“İlk defa kendimi hayatta yalnız hissediyorum”
Ömer Tuğrul İnançer’le hemen hemen her gün beraber olduğunu söyleyen sanatçı,
“Abartmıyorum ama her gün, her işte, her zaman, her duyguda, her hizmette hep beraberdik. Hep o bizim bir adım önümüzdeydi. Yolumuzu aydınlatan, bize destek olan, hep çözüm üreten, olması gerekenleri bize söyleyen, hatırlatandı. Ben ilk defa kendimi hayatta yalnız hissediyorum. Bu yaşa geldim, ilk defa dayanaksız hissediyorum. Eskiden arkama rahat yaslanabiliyordum, o vardı. Şimdi yaslansam düşeceğim gibi geliyor yaslanamıyorum. Tedirgin bir şekilde duruyorum. Bu duyguyu hiç tatmamıştım. Belki de büyümeye başladım. Artık kendi işimi görmek zorundayım. Güveneceğim, sarılacağım, topu ona atacağım bir tane arkadaşım, rehberim, mürşidim, dostum vardı. O da ‘Bundan sonra kendi başına debelen, ben gidiyorum’ dedi. Bu vaziyetteyiz. Daha şaşkınlığı üzerimden atmış değilim.”
“Yaratılıştan öyle doğmuştu”
Ahmet Özhan, İnançer’in 55 yıl kendisine sabrettiğini söyleyerek, “Ben deli dolu, abuk sabuk, uçarı kaçarı bir gençtim. O son zamanda nasıl hatırlıyorsanız, 20 yaşında da öyleydi. Ağırbaşlı, düşünceli, ölçülü, dengeli yani yaratılıştan öyle doğmuştu o. Bütün hayatımın umurlarını, evlenmemi, ayrılmamı, her şeyimi ona söylerdim. Ondan sonra o ne lazımsa yapardı” diye konuştu.