Ömer Naci, Mustafa Kemal’in çok sevdiği, en yakın sınıf arkadaşı. O aynı zamanda Mustafa Kemal’in değerini ilk keşfeden kişidir. Ömer Naci, Mustafa Kemal’e edebiyatı, şiiri, Namık Kemal’i, Tevfik Fikret’i tanıtıyor ve sevdiriyor. Bu iki büyük yazar, Ömer Naci’nin en çok beğendiği, sevdiği şairlerdir. Kendi de biçim ve öz olarak Tevfik Fikret’i izliyor. Onun gibi yazıyor.
Birçok tarihçi, yazar yakın arkadaş olan bu iki tarihi kişinin birbirini önemli ölçüde etkilediğini belirtiyor. Mustafa Kemal, Ömer Naci’yle tanışmalarını, aralarındaki etkileşimi, dostluklarını 1922 yılında gazeteci Ahmet Emin Yalman’a anlatıyor: “… O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer Naci Bursa İdadisi’nden (askeri lise) kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okunacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğuna o zaman muttali oldum. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden menetti. ‘Bu tarzı iştigal seni askerlikten uzaklaştırır’ dedi. Buna rağmen güzel yazmak hevesi bende baki kaldı. Sınıfta birinci ikinci olmak için hepimizde şiddetli bir gayret vardı.
“Nihayet İdadi’yi bitirdim Harbiye’ye geçtim. Burada da riyaziye (matematik) merakı devam ediyordu. Senenin nasıl geçtiğinin hiç farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım. İkinci sınıfa geçtikten sonra askerlik derslerine merak sardım. Şiir yazmak hakkında İdadi hocasının vazettiği memnuiyeti (koyduğu yasağı) unutmuyordum. Fakat güzel söylemek ve yazmak hevesi baki idi. Teneffüs zamanlarında- Ömer Naci ile- hitabet talimleri yapıyorduk. Saati ellerimize alıyor, bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim diye müsabaka ve münakaşalar tertip ediyorduk.”
Mustafa Kemal, arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’a da hocasının, “Sen Naci’ye bakma, o hayalperest bir çocuk. İlerde belki iyi bir şair ve hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde katiyen yükselemez” sözünü aktarıyor. Hocası Asım Efendi’nin haklı olduğunu belirtiyor: “Hocamın ne kadar haklı olduğunu hadiseler ispat etti. Çok arzu ettiği halde Naci, erkânıharp zabiti olamadı. Meşrutiyet’te İttihatçıların en seçkin ve heyecanlı hatiplerinden biri olan yakın arkadaşım hakikaten askerlik mesleğinde yükselemedi ve maceralı bir hayattan sonra genç yaşında vefat etti.”
Mustafa Kemal’in ve Ömer Naci’nin birbirini seven, etkileyen iki yakın arkadaş olmalarında yaşam felsefeleri, okumayı, öğrenmeyi sevmeleri, ortak zevk ve alışkanlıkları, cesaret, fedakârlık gibi benzer kişilik yapıları sanırım etkili olmuştur. Böyle sağlam bir temele dayanan arkadaşlıkları daha sonraki mücadele yıllarında birbirlerini anlamalarını, desteklemelerini sağlıyor.
Ömer Naci’nin Mustafa Kemal’i etkilemesine ilişkin önemli bir anıyı da Ömer Naci’nin oğlu Hikmet Naci Hatipoğlu aktarıyor: İki yakın arkadaş Manastır Askeri İdadisi’nde öğrenciyken Arnavutluk’ta çıkan bir isyanın bastırılması için gönüllü toplanıyor. Mustafa Kemal de birkaç arkadaşıyla birlikte bu harekete katılmak istiyor. Ömer Naci buna engel oluyor. Gerekçesi şöyle: “Muayyen bir kemale erişmeden yapılacak ataklıklar fayda yerine zarar getirir. Sabırlı olmak lazımdır.” Mustafa Kemal, kendisi kadar cesur olduğuna inandığı arkadaşının bu tavsiyesini kabul ediyor. O’nun atılacak her adımda uygun zamanı beklemek konusundaki özeni hassasiyeti işte böyle birikimlerle kazanılmış olmalı.
“O KONUŞURKEN DE ATEŞTİ, YAZARKEN DE…”
Kılıç Ali de hatıralarında Mustafa Kemal’in, Ömer Naci’den söz ettiğini naklediyor: “O gece Atatürk köşke dönerken arabada kendisiyle beraber olanlara: ‘Tanrı bütün yetenekleri bir arada vermiyor. Kimine yaz demiş, kimine konuş!… Yazmayla konuşmayı birleştiren insan olarak bir Ömer Naci’yi hatırlarım. O konuşurken de ateşti, yazarken de…”
Lord Kinross kitabında Mustafa Kemal’in Ömer Naci’yle birlikte yaz tatilini Selanik’te geçirdiklerini ve birlikte gözlemledikleri şeyh ve dervişler grubunun fanatik dinciliklerinden nefret ettiklerini vurguluyor. Fethi Tevetoğlu’nun yorumuna göre, hiçbir arkadaşı “1895’te Manastır Askeri İdadisi’nde tanışıp ta 1916’ya kadar arkadaşlığını sürdürdüğü Ömer Naci kadar Mustafa Kemal üzerinde tesirli olmamıştır.” Ömer Naci, yalnız Mustafa Kemal’i değil, o günün gençlerinden Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Celal Bayar, Hüseyin Cahit Yalçın, Ali Canip Yöntem, Ali Ulvi Elöve, Nâzım Ören, Cenap Muhittin Kozanoğlu gibi binlerce genci etkiliyor. Daha genel bir anlatımla bütün bir “2. Meşrutiyet ve İttihat ve Terakki nesline tesir ettiğini, büyülediğini” yazıyor Fethi Tevetoğlu.
Ali Fuat Cebesoy Harbiye anılarında, Mustafa Kemal’le ve Ömer Naci’yle birlikte mücadele ettiklerini anlatıyor:
“…fikirlerimizi, toplamı binleri aşan Harbokulu öğrencilerine aşılamak için, daha kurmay sınıflarına geçmeden, gizli bir teşkilat kurmuş, Muhittin Baha Pars’ın ağabeyi İsmail Hakkı ile Ömer Naci ve birkaç arkadaşın da gayreti ile el yazısı iki nüsha dergi çıkarmıştık. Liderimiz Mustafa Kemal’di. Gelebilecek sorumluluğun en büyük yükü de onun omuzlarında idi.”
Tüm anlatılanlar, Ömer Naci’nin toplamı binleri aşan pek çok gence, hürriyet mücadelesi fikrinin aşılanmasında öncü olduğunu gösteriyor. Ömer Naci, şiir, yazı ve konuşmalarıyla hem arkadaşlarını hem de büyük kitleleri etkiliyor. Hemen hemen her konuşması dinleyenleri etkiliyor. Coşturuyor.
Hüsrev Sami Kızıldoğan da onun bu özelliğine dikkat çekiyor: “Yüksek bir halk hatibi olan Ömer Naci, Mustafa Kemal’den sonra ordu ve memleket içinde pek çok sevilen bir zattı.”
MİLLİ HATİP
Ömer Naci’ye, “Milli Hatip” deniyor. O, yaptığı ateşli ve insanları cezbe getiren konuşmalarıyla tanınıyor. Güzel konuşuyor ve yazıyor. İkisinde de yetenekli. Çok seviliyor. Yaşamı, savaşla şiirin iç içe geçtiği bir hayat. Zamanın bütün milliyetçileri gibi halkçıdır ve devrimcidir. Mücadelecidir. Cesurdur. Örgütçüdür.
Mustafa Kemal’in 1906’da örgütlediği, Vatan ve Hürriyet gizli cemiyetinin Selanik şubesinin kurucularından biri Ömer Naci’dir. O, bu kuruluş toplantısında şöyle sesleniyor: “Mustafa Kemal! Arkandayız, seni takip edeceğiz! Ölümler, cellatlar, işkenceler, bizi bu azmimizden çeviremeyecektir. Hürriyet verilmez, o ancak alınır. Zülüm ve istibdat altında inleyen bu masum ve biçare milleti kurtaracağız, yaşasın hürriyet ve ihtilal!” Mustafa Kemal, Selanik’ten ayrılmak zorunda kalınca bu örgüt gelişemiyor.
Ömer Naci, Talât Bey’in yine 1906 yılının Eylül ayında en çok güvendiği 10 arkadaşıyla birlikte, Selanik’te kurduğu “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti”nin de kurucularındandır. Daha sonra İttihat ve Terakki adını alan bu teşkilat, 1908 Hürriyet Devrimi’ne önderlik eden ve başaran örgüttür.
BÂB-I ÂLİ BASKINI
Osmanlı Devleti, Ocak 1913’te, bütünüyle esir olmanın, çökmenin eşiğindedir. Selanik tek kurşun atılmadan, mücadelesiz teslim edilmiş; Edirne de kuşatılmıştır. Kaybedilmek üzeredir. Yüzyıllardır Osmanlı ülkesi olan Rumeli birkaç haftada elden çıkmış. Binlerce göçmen aç susuz İstanbul’a akıyor. Biryandan da İttihatçılara yönelik bir yok etme saldırısı yürütülüyor.
Kamil Paşa’nın Sadrazam olduğu hükümet, tam bir Hürriyet ve İtilâf iktidarıdır. İngiliz dostu olarak tanınan Kamil Paşa’nın siyasal fikirlerinin temel unsurlarından biri, “Türkiye’de devlet idaresinin yabancılar tarafından denetlenmesi” anlayışıdır. O ve İttihatçı düşmanlığıyla vicdanları kararmış benzerleri, Selanik’in kaybına neredeyse seviniyorlar. Kamil Paşa İttihatçılar için, “Selanik gitti, onlar da defolup giderler” diyebiliyor. İşte bu koşullarda Talât Paşa’nın önderliğinde cesur bir hareketle iktidar, İttihatçılarca devralınıyor.
Hükümete İttihatçıların gelmesini sağlayan bu baskın, halk ve tarihçilerce, “Hayırlı hareket” olarak kabul ediliyor. Yazar Tarık Mümtaz Göztepe, Bâb-ı Âli Baskını şöyle değerlendiriyor: “Bir avuç serdengeçti, eski Türk akıncılarına parmak ısırtacak bir cüretle inkılap tarihimize bir Bâb-ı Âli Baskını armağan edeceklerdi.”
Ömer Naci, Bâb-ı Âli Baskını’nda yaptığı hitabetle, çatışmasız bir biçimde asker kordonunu yaran kahraman olarak tarihe geçiyor.
Ömer Naci’nin kahramanlığı Bâb-ı Âli Baskını’nıyla sınırlı değil… O, Mustafa Kemal’le birlikte İtalyan emperyalizminin saldırısı üzerine Trablusgarp Savaşı’nda görev alan gönüllülerdendir. Yine Mustafa Kemal’le birlikte 31 Mart Ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu’nun subaylarındandır.
ÖMER NACİ’NİN YAŞAMI
Ömer Naci, 1878’de İstanbul, Beylerbeyi’nde doğuyor. Kafkas kökenli bir ailenin çocuğu olduğu belirtiliyor. Ama daha kundaktayken, ailesini bir kazada kaybediyor. Hem yetim hem öksüz… Evlatlık olarak büyütülüyor. Bağdat’ta başlayan öğreniminde Arapça, Farsça ve Fransızca öğreniyor. Tarih, edebiyat ve şiire meraklı… Bursa Işıklar İdadisi’nde Namık Kemal’in şiirleriyle ve diğer yasak eserlerle tanışıyor. Okuyor ve sevilen etkili kişiliğiyle çevresizindeki arkadaşlarının da okumasını sağlıyor.
Ömer Naci İttihat ve Terakki Hükümetine destek olmak için gittiği Doğu Cephesi’nde hastalanıyor. 29 Temmuz 1916’da Kerkük’te tifüsten ölüyor.
MUSTAFA KEMAL’İN ARKADAŞINA GÖSTERDİĞİ VEFA
Ömer Naci’nin oğlu Hikmet Naci Hatipoğlu, Selanik’te yaşadıkları yıllarda Mustafa Kemal’le komşu olduklarını ve Balkan Savaşı’ndan sonra Zübeyde Hanımın kızı Makbule Hanımla birlikte İstanbul’a geldiklerinde Ömer Naci’nin evinde kaldıklarını, Fethi Tevetoğlu’na anlatıyor.
Yine Fethi Tevetoğlu’na göre, Yıldırım Orduları Grubu ile 7. Ordu Karargâhı’nın lağvı üzerine, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın ilk işi, iki yıl önce vatan uğruna canını feda etmiş aziz ve sevgili arkadaşı Ömer Naci’nin ailesini ziyaret etmek oluyor. Onları himayesine alıyor.
Bekir Sami (Kunduh) Bey’i bir süre evlerinde sakladıkları için, ihbar üzerine Beyazıt Karakoluna götürülen Hikmet Naci Bey, kurtulunca asker olarak Milli Mücadele’ye katılmak istiyor. Sapancalı Baki Bey’in yardımıyla bir İtalyan vapuruyla, 1921 yılında İnebolu’ya ulaşıyor. Genç Hikmet Naci’nin bu isteği Dâhiliye Vekâleti’ne bildirilince, Mustafa Kemal Paşa, sevgili arkadaşının oğlu Hikmet’in Trabzon’dan gelecek olan Rıza Çavuşla Ankara’ya gönderilmesini istiyor ve 300 lira da yolluk çıkarıyor. On yedi yaşındaki genç Hikmet’in bu vatanseverliği Mustafa Kemal’i çok duygulandırıyor. Ama çok zayıf bulduğu Hikmet’in askere alınmayarak Hariciye Vekâlet’inde memur olarak çalıştırılmasını emrediyor.
Atatürk, eski ve sevgili arkadaşının anısını yaşatmak için –henüz yeni harfler kullanılmaya başlanmadan önce- Ömer Naci’nin aşağıdaki dörtlüğünü meşhur hattat İsmail Hakkı Altınbezer’e güzel bir levha halinde yazdırmış. Çankaya Köşkü’nde bir salona astırmış.
“Sevelim… Her muhabbetin mutlak
Ölmeyen bir hayatı vardır ki
Mevecât-ı mehâsin-i âlem
Ona kehvâre-i terennümdür.”
Bu şiirin anlamı şöyle olabilir: “Sevelim… Her sevginin mutlaka ölmeyen bir hayatı vardır. Dünyanın çöl rüzgârlarına benzeyen güzel şarkıları bize ninni gibi gelir.”
Kaynak: Fethi Tevetoğlu, Ömer Naci, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1987, Ankara.
Feyziye Özberk