Kaygı, herkes tarafından belli zamanlarda yaşanabilecek olağan bir tepkidir. Belirli düzeydeki kaygı, doğal hatta gereklidir; kişiyi tehlike veya tehdit karşısında koruma, harekete geçirme işlevi gören bir mekanizmadır. Bir araba tarafından ezilme tehlikesi geçirirken, sınav kapısında beklerken, topluluk önünde konuşmaya başlamadan önce, okulun ilk gününde, özel biri ile yaşanan ilk randevuda ya da yeni ve değişik bir etkinliğin başlangıcında birçok kişi kaygı yaşayabilir. Amacı yaşamın uyumlu ve dengeli sürmesini sağlamaktır. Bu nedenle kişinin kaygı yaşantıları her zaman bir hastalık belirtisi olarak düşünülmemelidir.
Yoğun kaygı yaşan kişiler ise, olaylara ve olgulara, tehlikeyle orantısız, uygunsuz ve abartılmış yanıtlar verirler. Düşünceler geleceğe yöneliktir; genelde felaketi öngörür ve tehlikeyle ilgili zihinsel görüntüleri de içerir. Örneğin; kalabalık karşısında konuşma korkusu olan bir kişi konuşmasından önce, “ya hazırladığım notları unutursam?” “kelimeleri birbirine karıştırırsam?” şeklinde düşünebilir. Kendisini kalabalık karşısında donakalmış bir şekilde hayal edebilir.
ANKSİYETENİN (KAYGININ) BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kişinin kaygı yaşadığı durumlara; gerginlik, kötüyü öngörme, konsantrasyon problemi, huzursuzluk ve alınganlığın yanı sıra, ağız kuruluğu, çarpıntı, sıcak-soğuk basması, nefes darlığı, sinirlilik, baş ağrısı, baş dönmesi, tremor, kas gerginliği, mide yakınmaları, ishal veya kabızlık, sık idrara çıkma, soğuk terleme gibi fizyolojik belirtiler de eşlik edebilir.
ANKSİYETENİN (KAYGININ) NEDENLERİ NELERDİR?
Kaygının tek bir nedeni bulunmamaktadır. Genetik, biyolojik, çevresel ve psikolojik birçok faktörün etkileşimi sonucunda gelişebilmektedir. Kaygı bozuklukları ile ilgili yapılan aile çalışmalarında, genetik yatkınlığının olduğuna dair veriler bulunmuştur. Kaygı bozukluğu olan hastaların birinci derece akrabalarında diğerlerine göre daha fazla kaygı bozukluklarına rastlanmıştır.
Kalıtımsal bir yatkınlıktan söz etmenin yanı sıra, biyokimyasal alanda yapılan çalışmalarda da, adrenalin-noradrenalin, kafein, karbondioksit, seratonin seviyesinin artmasının veya azalmasının kaygı bozuklukları ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca bazı sodyum, laktat gibi nörokimyasal maddelerin yoğunluğuyla, kişide yapay olarak kaygı oluştuğu görülmüştür. Kaygıya ayrıca, ilişki sona ermesi, şiddetli tartışmalar, yakın birinin kaybı gibi psikolojik durumlar ve aşırı alkol, ilaç kullanımı, korkutucu ya da üzücü bir olay gibi etkenler de sebep olabilir.
ANKSİYETE (KAYGI) HANGİ SIKLIKTA VE KİMLERDE GÖRÜLÜR?
Kaygı bozuklukları ruhsal sorunlar içinde en sık görülen rahatsızlıklardan biridir. Yapılan çalışmalara baktığımızda, yaşam boyu yaygınlığının %10 ile %25 arasında olduğunu görmekteyiz. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülür. Hastalık genelde, çocukluk ve erişkinliğe geçiş döneminde başlamaktadır.