Artvin‘in Hopa ilçesinde yaşayan Ali Rıza Özgenç, dere ve yol kenarlarında bulduğu kütükler, terk edilmiş evlerin çürümeye yüz tutmuş tahtalarını yeniden işleyerek tabloya dönüştürüyor. Özgenç, “Son yıllarda hunharca harcanan bir doğamız var. Her tarafıyla her yönüyle perişan edilen bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bir nebze de olsa bir damla olabilirim, bir zerre olabilirim bunu kurtarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum” dedi.
Artvin Hopa Halk Eğitim Merkezi, yıl sonu sergisi düzenledi. Ali Rıza Özgenç’in, dere ve yol kenarlarında bulduğu kütükler, eski evlerin çürümeye yüz tutmuş tahtalarını kullanarak yaptığı tablolar büyük ilgi gördü.
“TAHTA PARÇASINI KURTARABİLMENİN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM”
Eserlerini oluşturduğu materyallerin rastgele sıradan ağaçlar olmadığını, çöpe yahut sobaya gitmek üzere olan eski ahşap ev ile ağaç parçalarını kurtarmak adına topladığını, ardından ortaya Muarrak sanatının çıktığını ifade eden Özgenç, şunları söyledi:
“Hem doğamızı korumanın yolları çünkü doğanın hepimize yeteceğini düşünüyorum. Son yıllarda hunharca harcanan bir doğamız var. Her tarafıyla her yönüyle perişan edilen bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bir nebze de olsa bir damla olabilirim, bir zerre olabilirim bunu kurtarabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bunlar belki en şanslı ağaçlar olabilir. Artık ne kadar yaşayabilir sonsuza kadar yolu var. Bu 48 parça, bir buçuk santim kalınlığındaki ağaç parçalarımızı birleştirerek bu hale getirdik. Özellikle Artvin ve yöresinde ağaç kıyımı var hala devam etmek üzere. O ağaçlardan kurtarabildiğim parçaları buraya döktüm. Bu ağaçları eski evler olabilir, yıkık dökülmüş harabeye çevrilmiş, her an çürümeye yüz tutmuş ağaçları değerlendiriyorum. Artvin’deki ağaç kıyımından kurtardığım ağaç parçaları burada. Vatandaşın evinde sobaya atılan bir sürü ağaç parçası topladığımı da hatırlıyorum.
“BASKI VE CEZAEVİ SÜREÇLERİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞTIM”
“DUVARLARA YAZI YAZARDIK, POLİS BİLE ARTIK YAZIMI TANIMIŞTI”
İlk nişanlandığım dönemlerde arkadaşlar bana boya kutusu ve fırça hediye etmişlerdi. O da neydi biliyorsunuz geçmişte boş duvar gördüğümüzde karalardık. Boş duvarlara sürekli yazı yazardık işin gerçeği. Hatta polis bile artık yazımı tanımıştı. Yazı yazıldığı zaman ilk alınan insanlardan bir tanesiydim. Böyle bir süreçten sonra 12 Eylül’ü yaşadık. Eğitim enstitüsünü bitirdim. Öğretmenlik maalesef yapamadım, 6 aylık bir öğretmenlik sürecim oldu. Ondan sonra 12 Eylül süreci. İşe giremedik, atıldık beraat etmeme rağmen. O arada ticarete başlayalım dedik ama ticaret benim işim değilmiş. Sınıf öğretmeniydim. Erken iflas edince ticaretin benim işim olmadığını öğrendim. Daha sonra tabelacılığa döndüm, reklam sektöründe uğraşmaya başladım ve öyle de emekli oldum.
“BUNLAR BU YAŞTA BENİM ANTİBİYOTİK GÖREVİMİ GÖRÜYOR”
Bu süre içerisinde işimi oğluma devrettim. Ben boşa düştüm, boşa düşünce de bu tür heves ettiğim, merak ettiğim işleri yapmaya başladım. Bu işin tekniği var mı yok mu çok fazla işin gerçeği bilemiyorum ama araştırdığımda bu sanatın İran ve Afganistan kültüründen geldiği söyleniyor. Ama ne derece doğru bilemiyorum. Muarrak sanatı deniyor. Bizde de kakma sanatı olarak söyleniyor. Yani bu her ikisinin arasında giden gelen bir şeymiş gibi. Bunun cevabını benim vermem doğru olmaz. Bu işin daha erbapları var onların söylemi daha önemlidir. Geldiğimiz noktada benim antibiyotiklerim bunlar, bu yaşta antibiyotik görevini görüyorlar.
“DOĞA BİLİNCİNİ VEREBİLİRSEK NE MUTLU BANA”
Dünyayı rahat bırakmıyoruz. Dünyayı biraz rahat bıraksak ne sel felaketleri yaşanır ne de diğer felaketler. Çünkü doğa rahat bırakılmadı. Şu an da baktığınızda özellikle Türkiye’de yaşayan insanlar çok iyi görürler. Balıkesir’den Fatsa’ya kadar, Artvin’den Cerrattepe’den bir sürü alanları maalesef hala bugün hatta ilçemizin su alanlarındaki ağaçlar bile kesiliyor şu anda. Koca koca yüz yıllık ağaçlar. İnsanın aklıyla resmen dalga geçiliyor, alay ediliyor. Eski ağaçlar, yıkık ağaçlar diyorlar; onları yeniliyoruz diyorlar ama ağaç popülasyonunu bile mahvediyorlar. O kadar da bu insanlar saf değil. Belki bu resimleri gören üç beş kişi veya eğer doğa bilincini verebilirsek ne mutlu bana. Bu ağaçları toplarken çoğunda bir anı var. Sobaya giren ağacı çektiğimi hatırlıyorum. Şu anda elimde değil buraya getirmedim. Görseniz doğa harika bir şey. Ağaçları Hopa’da topluyorum, çevreden, köylerden, gezdiğim yerlerden. Gözlerim zaten hep yollarda, kenarlarda. Gezdiğim yerde kesinlikle yukarı bakmıyorum. Artık ister istemez bakıyorsunuz, arıyorsunuz.”
“GÖKTEPE’NİN ÖLDÜRÜLMESİ OLAYLARINI RESMETTİM”
Baskı gören, tutuklanan gazeteciler adına resmettiği tabloyu gösteren Özgenç, “Bu çalışmamda özellikle son aylarda gazetecilere yapılan baskı, cezaevi süreçleri onları göstermeye çalıştığım bir çalışma. Yine çok eski ağaçlar kullandım. Günümüzde hala mesela son günlerdeki Diyarbakır’da 21 gazetecinin tutuklanması, bu yeni değil. Metin Göktepe’yi düşünün. Gazeteciler durup dururken öldürülmesi, halkın sesi, kulağı, soluğu olan gazetecilere bu baskıların yapılması gerçekten de tamamen onu ifade etmeye çalıştım” dedi.