Haftanın filmi: Avatar Suyun Yolu

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Dinlemek için tıklayınız

Pandora geleceğin evreni; sevip sevmemek size kalmış. Bir devam filmi için fazlasıyla iyi ve doyurucu ama…

10 Aralık 2009 Dünya sinema tarihinde bir milattı. Yaklaşık 2,5 milyar dolarlık hasılatı olan ”Avatar” dünyayı şoka sokmuştu. Sinemaseverlerin o ana kadar gördüğü en yüksek hasılatlı filmi, IMEX 3-D formatıyla gösterime girdiğinde insanlığı şoka sokan, sadece Titanic filmini geride bırakan hasılat, ya da o Mavi renkli, insanımsı Na’vi halkının yarattığı büyüleyici ekosistem değildi.

Geleceğin dünyası ile ilgili kafamızı bulanıklaştıran ve yaşadığımız gezegeni sorgulamaya iten çağın sorunsalı, bilim kurgu üzerinden yaratılan destanı dahi gölgede bırakıyordu. Bugün gözümüz kulağımız, savaşın ve pandeminin sonrasında yaşanan; artık iyice göz önünde olan enerji krizinde iken, 13 yıl önce işaret edilen noktayı tekrar etmekte fayda görüyorum. 22. yüzyılda insanların Dünya’nın doğal kaynaklarını tüketip, bir emperyal kuruluş olan RDA tarafından, yine barışçıl bir gezegen olan Pandora’ da maden rezervi keşfedilmesiyle başlayan (başlatılan) savaş, mavi yaratıkların direnişini anlatıyordu. Bu medeniyetler arası diyalektik, milyarlarca yıllık dünyanın da gerçeğiydi.

Bugün bu seriye gerçeklik katabilmek için, senaryoda geçen 10 yılı gerçekte de bekleyerek, teknolojiyi yine tam kalbinden yakalayan James Cameron’a bu şölen için tüm dünya teşekkür borçlu diye düşünüyorum.

Pandora’nın ormanlarını keşfettiğimiz ilk seriden sonra, Pandora’nın sularında bir gezinti yaptırıyor yönetmen. Su yolu, yerinde bir isim ancak; hikâye eskisi gibi değil. Fazlasıyla eril ve erk bir hikayede kadına annelik rolü biçilmiş. 2009 yılında izlediğimiz ve iklim krizinin çokça konuşulduğu dönemde çekilen Avatar, yerli halkın doğa ile uyumu ve Navilerin bizzat doğaya dönüştüğü hikayesi üzerinden yürüyordu. Neytiri ile Jack’in aşkının çatışma içinden doğması, hikayeye yan unsur olarak eklemlenince ne hikaye özünden kopmuş ne de anlatı bozulmuştu. Bir tarafta işgalciler, bir tarafta yerli halkın direnişinin destansı havası yerli yerinde yıkılmadan duruyordu. Ana Tanrıça Eywa’ya tapan anaerkil bir toplum kodu oluşturan film, bu kez o havadan tamamen kopuk

Gözümüzü Pandora’ da açar açmaz dört çocuklu bir aile, cinsiyet ayrımcılığının biyolojik perspektif üzerinden toplumsal oluşumu gibi, bu dünyaya ait sorunların gezegene taşındığını görüyoruz. Ana rahmine mucizevi olarak düşen Kiri’nin ” benim babam kim” sorusu, sanki Pandora’da bir adım sonra, mülkiyet ilişkilerinin ve yasal varis arayışlarının başlayacağını düşündürüyor.

Bu devam serisinin başlangıç ve çıkış noktası doğal olarak emperyalizmin ikinci rövanşı olarak belirlenmiş. 10 yıl önce yediği tokadı unutmayan sömürge güçlerinin, Miles Quaritch önderliğinde yeni bir Navi yerlilerinden oluşam timi, yani avatarı ile geri dönüşü, her ülkenin işbirlikçi komprador burjuvazisi ve hainleri olur gerçeğini hatırlatıyor bir kez daha.

Geçmişte verdikleri mücadeleyi bir anda unutup, ailesinin hayatını korumak için gezegen değiştirmeye karar veren ve Metkayina Klanına dahil olmak için neredeyse diz çöküp yalvarma noktasına gelen Jack; hem orman hayatından su dünyasına geçişin sıkıntılarını, hem de ergen çocuklarına söz geçirmekte zorlanan klasik otoriter, tatlı sert babanın hallerini yaşıyor. Bu arada belki milyonlarca partikülün eşlik ettiği efektlerle, o dünyanın içinde gerçekten yaşıyorsunuz. Suyun ve Pandoranın; Metkayina ve Avatar’ın yabancısı değiliz anlayacağınız; çünkü evreni seyretmekle kalmıyor, artık bir bireyi gibi içine dahil oluyorsunuz.

Üç saatlik filmin neredeyse yarısını, yeni dünyalarına adapte olma sahnelerine ayıran Cameron’un muhteşem su altı görüntülerini ve tekniğini söylemeden geçmek elbette haksızlık olur. 13 yıl sonra yeni bir teknolojiyle giyinmiş Avatar’ın değişen teması, onu başarısından koparmıyor belki; ama farklı mecralara sürükleniyor. Ailenin uyum sorunu ve ergenliği yaşayan diğer Metkayina çocuklarının acı alay ve mobbingine maruz kalması, yine günün ve çağın sorunsalına değiniyor; göç ve uyum politikaları; yabancılaşma ve dışlanma.

3 saat 12 dakika boyunca bambaşka bir evreni solumak için, 13 yıl sonra son teknoloji ile film nasıl çekilir görmek için mutlaka izleyin diyorum. Sadece 13 yaş altına yasak.

IMAX ama Screen-X salonlarda, eğer bütçeniz uygunsa tabii daha farklı bir heyecan içinde izleniyor. Filme bilet alırken projeksiyon kalitesini sorgulayarak almakta fayda var; çünkü her salondaki film farklı projeksiyonlar ve seçenekler için ayrılmış. Ben 3D gözlükler olmadan normal bir sinema filmi gibi izlemeyi tercih ettim; buna rağmen akıp gidiyorsunuz. Aksiyon da var, huzur da. 100 küsur yıllık sinema tarihinde, sinemanın dijitalleşmesi ve efekt uygulamalarının tarihsel süreç içinde geçirdiği evreler dikkate alındığında, Avatar: Su yolu, devrim niteliğinde bir sıçrama noktası. 80′ li yıllarla birlikte hayatımıza giren CGI efekti (animasyon tekniği) kendini aşıyor.

Hepinize iyi seyirler diliyorum.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Haftanın filmi: Avatar Suyun Yolu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir