Maaşlarıyla geçinen memur, işçi ve emekliler, enflasyon karşısında hızla gelir kaybına uğruyor. Sürekli değişen etiketler, artan fiyatlar, alım gücünü ve yaşam kalitesini düşürüyor. Ekonomi uzmanları, okulların açılmasıyla zorunlu harcamaları artan sabit gelirlilerin enflasyondaki artışı bu aylarda daha derin hissedeceğini belirtiyor. Birgün yazarı Hayri Kozanoğlu, yıllık enflasyonun yüzde 70 düzeyinde gerçekleşeceği tahmininde bulunduğu köşe yazısında, ekonomi yönetiminin kredi kartı ve tüketici kredisi faizlerinin yükseltilmesi yoluyla bireysel tüketimi bastırmaya çalışmaktan başka hiçbir adım atmadığını belirtti. Kozanoğlu, borçlanarak ayakta kalmanın insanları daha da zor duruma sokacağını ifade etti.
Hayri Kozanoğlu’nun, “Emekçiler açısından enflasyon ve büyüme” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Önümüzdeki aylarda enflasyon ivmesinin süreceğinin en önemli belirtisi, fiyatları mevsimsel olarak sonbaharda sıçrama gösteren eğitim, konut ve giyim-ayakkabının ağustos ayında sırasıyla yüzde 3.11, yüzde 6.89 ve yüzde 8.25 olmak üzere aylık enflasyon yüzde 9.09’un altında artmış olması. İnsanlarımızın en fazla canını yakan gıda enflasyonundaki, yıllık artış da, yüzde 72.86’yı bulmuş durumda. TÜİK’e göre ülkenin en düşük gelire sahip yüzde 20’si eline geçen paranın yüzde 35’ini gıdaya harcıyor. Buna karşın gıda harcaması en yüksek gelirli yüzde 20’nin bütçesi için yüzde 16.6’da kalıyor. Dar gelirlilerin ana beslenme kalemi ekmeğin bir ayda yüzde 18.45, taze meyvelerin yüzde 15.49, yumurtanın yüzde 15.14 artış göstermesi halkımızın çarşı pazar şikayetinin ne denli gerçek olduğunu kanıtlıyor. Dolayısıyla ülkenin yoksullarının hissettiği enflasyon açıklanan ortalama oranın üzerinde kalıyor.
Peki enflasyon neden temmuz ile birlikte tırmanışa geçti? Çünkü ne pahasına olursa olsun, eldeki döviz rezervlerini tüketerek dolar kurunu seçime kadar 20 TL’nin altında tutma gayreti enflasyonda geçici bir sakinleşme yaşanmasını getirdi. 28 Mayıs’ın hemen ertesinde döviz kurlarındaki sıçrama dolaylı olarak enflasyona yansıdı. Hemen ardından gelen ÖTV-KDV zamları doğrudan fiyatları yükseltti. Enflasyon beklentisinin yukarıya doğru ivmelenmesi de, fahiş fiyat artışları için firmalara fırsat verdi.
Bir dönem TCMB’nin çokça referans verdiği, enerji, işlenmemiş gıda benzerlerini dışarıda bırakarak hesaplanan çekirdek enflasyon göstergeleri manşet enflasyonun üzerinde seyrediyor. Örneğin B Endeksi aylık yüzde 9.32, yıllık yüzde 63.52 artmış durumda. Bu da enflasyonun katılaştığını, kolayca düşürülemeyeceğini gösteriyor.
Peki ekonomi yönetimi enflasyonla mücadele için ne yapıyor? Kredi kartı ve tüketici kredisi faizlerinin yükseltilmesi yoluyla bireysel tüketimin bastırılmaya çalışılmasından başka hiçbir adım atılmıyor. Bu gerçekten talebi bir ölçüde kısabilir, enflasyonun daha da hızlanmasını bir miktar önleyebilir. Ancak borçlanarak, yaygın ifadeyle ‘kredi kartlarına takla attırarak’ ayakta kalmaya çalışan yurttaşları daha da zor duruma sokar.
Geçtiğimiz hafta 2024 yılı memur ve memur emeklilerine yönelik Hakem Kurulu’nun altışar aylık yüzde 15 – yüzde 10, tüm yıl için yüzde 26.5’luk komik bir ücret artış kararı açıklandı. Aslında yüksek enflasyon ekonomi yönetimine bir para yanılması yaratmak için fırsat tanıyor. Şöyle ki, 2023 yılı Temmuz-Aralık için öngörülen ücret artışı yüzde 6’ydı. Halbuki daha şimdiden, iki ayda enflasyon yüzde 19.49 oldu. Büyük olasılıkla yılın ikinci yarısı enflasyonu yüzde 40 civarında gerçekleşecek. Böylelikle memur ve memur emeklileri yüzde 40 – yüzde 6 = yüzde 34’ün üzerine bir de yüzde 15 zam alınca seslerini fazla çıkartmayacaklar. Halbuki yıl sonuna kadar her ay satın alma güçlerinin gerilemesiyle zaten kaybediyorlar. yüzde 26.5’luk 2024 zammı, Merkez Bankası’nın tutturulma olasılığı çok düşük yüzde 33 enflasyon hedefinden bile daha geride olduğu için önümüzdeki yılda da kaybedecekler. Benzer bir durum SSK ve BAĞKUR emeklileri ve özel sektör çalışanları için de geçerli.”