Mayıs ayında seçim yenilgilerinin ardından CHP bir yandan kendi içinde değişim ve özeleştiri tartışmalarını yaşarken öte taraftan da 7 ay sonra yapılacak olan yerel seçimlere hazırlanıyor. Değişim ve istifa beklentilerine “Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğim” diyerek kapıyı kapatan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partideki delege yapısı da göz önüne alındığında Ekrem İmamoğlu için de bir anlamda genel başkanlık yolunu kapamış oldu. İmamoğlu da bu gelişmeler üzerine merak edilen kararını geçtiğimiz günlerde açıkladı ve genel başkanlık için değil bir kez daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olacağını duyurdu.
Duvar’dan Ümit Buget’in sorularını yanıtlayan; İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Doktor Tuğçe Erçetin, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ekseninde Türkiye’nin en büyük ikinci partisi CHP’deki liderlik tartışmalarını ve önümüzdeki yerel seçimleri değerlendirdi.
Mayıs seçimlerinin altılı masa açısından bitmeyen bir yenilgiye dönüştüğünü, bunun sebebinin de hiçbir partiden kuvvetli bir özeleştiri ve daha da önemlisi istifa gelmemesi olduğunu söyleyen Erçetin, şu şekilde konuştu:
“Muhalif seçmen, başarısız olan siyasilerden gereğini yapmasını bekledi”
“Başta CHP olmak üzere bu partilere oy veren seçmenler 14 Mayıs gecesinden itibaren birkaç rahatsızlığı bir arada yaşadı. Birincisi, sandıklar kapandıktan kısa zaman sonra Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ellerindeki ıslak imzalı sonuçlara göre ‘seçim kazanılıyor’ izlenimi yarattılar. Seçimin ikinci tura kaldığı ve Tayyip Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yüzde 4.5 fazla oy aldığının belli olmasından sonra (49.52-44.88) altı lider kameraların karşısına sanki ikinci tur yokmuş gibi gayet moralsiz çıktı. Ardından da birkaç günlük sessizlik yaşandı.
Sonrasında Kılıçdaroğlu’nun hızlı bir şekilde radikal sağa kayan siyaset dili geldi. İkinci tur da kaybedildikten sonra doğal olarak muhalif seçmen başarısız olan siyasilerden gereğini yapmasını bekledi. Ancak ne CHP’de ne de diğer partilerde böyle bir durum yaşandı.
” Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını üç döneme ayırarak düşünmek gerekir”
“İlki 22 Mayıs 2010’da genel başkan seçilmesinden sonra 15 Haziran 2017’de başlattığı Adalet Yürüyüşü’ne kadar geçen süreçteki Kılıçdaroğlu. Bu süreçte, laiklikten Kürt sorununa geleneksel devlet diline yakın duruşu benimsemiş, seçimlerde toplumda heyecan yaratamamış, iktidarın yarattığı gündeme kendini hapsetmiş bir lider profili vardı karşımızda.
Bunu; Adalet Yürüyüşü ile birlikte hem güveni yerine gelen hem de etrafına güven veren bir kişiye dönüştüğü ikinci dönem takip etti. Bu sürecin içinde; Nisan 2018’de İYİ Parti’nin önündeki yargı engelini kaldırmak için verilen 15 milletvekilinin 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’un kazanıldığı bir işbirliğine dönüşmesi de var. Sadece İYİ Parti ile değil HDP ile yakınlaşmayı sağlaması da büyük şehirlerin kazanılmasında önemli etken oldu.
Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olduğu seçim sürecinde 14 Mayıs’taki ilk tura kadar Kürt sorunundan Aleviliğe; iktidar tarafından çizilmeye çalışılan kırmızı çizgilerin dışında demokrat bir kimlik-kapsayıcı bir dil ortaya koydu. Adil bir gelir dağılımının gerektiğine dikkat çeken ve farklılıklarla beraber yaşamanın önemini vurgulayan pozitif mesajlarla dolu bir kampanya yürüttü.
“Üçündü dönemde Kılıçdaroğlu’na duyulan güven ağır şekilde zedelendi”
Ve üçüncü dönem. 14 Mayıs sonrası Türkiye’nin en sağındaki parti ile protokol yapan, dili tamamen değişen, özellikle sığınmacıları hedef alan bir söylemi benimsedi Kemal Kılıçdaroğlu. Bu üçüncü döneme seçim yenilgisi sonrası liderliği devam ettirme çabası da dahil. İlk tur sonrası değişen dil, kayıptan sonra yeterli özeleştirinin yapılmaması, işbirliği içindeki partilerden saklanan ‘Zafer Partisi’ protokolü… Tüm bunlar Kılıçdaroğlu’na duyulan güveni ağır şekilde zedeledi.
“Kılıçdaroğlu’nun tüm değişim çağrılarına rağmen koltuğunda kalması ve bunu ‘delege sistemine’ güvenerek yapması, CHP’de meşru bir tek adam tartışmasını gündeme getiriyor”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, tüm değişim-özeleştiri çağrılarına rağmen koltuğunda kalmaya çalışması ve bunu yeni ve ufuk açıcı bir yol haritasından çok ‘delege sistemine’ güvenerek yapması, CHP’de meşru bir tek adam tartışmasını haklı olarak gündeme getiriyor.
“İmamoğlu tek başına da seçimi zorlayabilir”
Ekrem İmamoğlu’nun tekrardan İstanbul ittifakını sağlayabildiği ölçüde başarısı daha garanti olduğunu söyleyen Erçetin, “Bunlar olmazsa tek başına da zorlayabilir. Özellikle genç seçmenin, kentli seçmenin AKP’ye daha az oy verdiğini son seçim sonuçlarından bildiğimiz için söylüyorum. Tüm bunlar İmamoğlu’nun önümüzdeki seçimlerdeki başarısı için önemli köşe taşları. Elbette AKP’nin İmamoğlu’nun karşısına kimi aday çıkaracağı da önemli. Eğer İmamoğlu yine kazanırsa Erdoğan’ı üçüncü kez yenmiş olacak. 2024 yerel seçimleri, özellikle İstanbul, muhalefet açısından bir moral arayışı, 2028’e umutla bakma nedeni, iktidar açısından da Mayıs 2023 seçimleri sonrası derinleşen ekonomik krize rağmen destek alıp alamayacağının testi gibi olacak.” dedi.
İmamoğlu ve Yavaş ‘Muhalefet yapamaz’ algısını kırdı
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun Ankara’da Mansur Yavaş’ın ‘Muhalefet seçilirse bu şehirleri yönetemez’ algısını seçmen gözünde kırdıklarını söyleyen Erçetin, “Eğer muhalefet iç hesaplaşma konusunu büyük bir krize çevirmez, başta gelmekte olan büyük Marmara Depremi ve iklim krizine bağlı su sorunu gibi konularda çözüme dönük pozisyon alabilirse ve sosyal yardımlaşma konusunda da ‘ayrımsız süreklilik’ algısını yaratırsa İstanbul ve Ankara’da seçimleri yeniden kazanabilir. ” ifadelerini kullandı.
“Erdoğan yerel seçimlerde İstanbul’a ayrı bir önem verecektir”
Erdoğan’ın “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” cümlesini anımsatan Erçetin, Erdoğan’ın yerel seçimlerde İstanbul’a ayrı bir önem vereceğini söyledi. Erçetin sözlerine şöyle devam etti:
“Muhalefetin ittifak kurmakta işi zor olabilir ancak iktidarın da giderek daha da derinleşen ekonomik kriz yüzünden işi kolay olmayacaktır. İstanbul’da AKP’nin çıkarabileceği adaylar konusunda pek çok spekülasyon yapılıyor. En popülerlerinden biri de Cumhurbaşkanı’nın damadı Selçuk Bayraktar. Genç seçmenden özellikle büyükşehirlerde oy almakta zorlanan AKP için bu isim bir formül olarak gösteriliyor.
Ekrem İmamoğlu seçimlerde kaybederse elbette ki siyasi kariyerinde olumsuz bir not olacaktır. 2024’te kazansa da kaybetse de 2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını düşünüyorum. İmamoğlu, İstanbul seçimlerinde diğer partileri kendi liderliğinde ortak hedefler için bir araya getirmeyi, bunu da 2028 için bir başlangıç yolu olarak tarif etmeyi ve halka yeniden güven vermeyi başarırsa, sağ popülist-otoriter iktidarın müesses nizam üzerinden kurmaya çalıştığı düzeni üçüncü kez yenilgiye uğratabilir. “