İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Cumhur İttifakı’nın bileşenleri, elbette Altılı Masa’da fitne çıkarmak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü onlar için hayat memat meselesi. Yani inanılmaz bir yolsuzluk var, inanılmaz bir kayırmacılık var, liyakatsizlik var, yargı skandalları zinciri var bu ülkede. Hukuk yok bu ülkede. Demokrasi attaya gitti bu ülkede… Dolayısıyla bu seçim, bir; kazanılması gereken bir seçim. İki; stratejinin, aklın, mantığın merkezde olması gereken bir seçim. Demokrasiyle, sandıkla, oylarınızla mutlaka alınması gereken bir seçim. Ki sistemi değiştirelim. Buradaki mesele, Tayyip Bey veya bir başkası değil. O sandalyeye en temiz, en düzgün arkadaşımızı oturtalım, bir sene sonra bambaşka bir insan haline gelmezse adımı değiştiririm. Bu derece iddialıyım” dedi.
Meral Akşener, bugün Ankara’nın Çankaya ilçesinde kanaat önderleri ve iş insanları ile bir araya geldi. Akşener, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“SEÇMEN VELİNİMETTİ, BU UNUTULDU: Biz, uzun zamandır il il, ilçe ilçe esnaf geziyoruz. Dükkan dükkan geziyoruz. Esnafımız, bu ülkenin ekonomisinin bel kemiği. Sanayicinin, çiftçinin ürettiğini onlar satar. O dükkanların içerisinde kavga yoktur, hizmet vardır. O hizmet üzerinden rekabet vardır. Müşteri velinimettir. Siyaset, son zamanlardaki gibi pis bir dille yapılmadı hiçbir zaman. Saygıya dayalı bir dil üzerinden, hizmete dair oluşturulan rekabet üzerinden yapıldı. Seçmen, velinimetti. Bu unutuldu. Seçmenin velinimet olabilmesi için, o dükkanlardaki müşteriye gösterilen saygı üzerinden hatırlatmak lazımdı. Müşterisine esnafın, saygısız bir dil kullanmadığını göstermek lazımdı. Siyasetçinin de seçmenine aynı tavrı göstermesi gerektiğini hatırlatmak, seçmende de ‘asıl benim, sen vekilsin’ ruhunu yeniden canlandırmak gerekiyordu. Yaptığımız iş budur.
YETERİ KADAR YORULDUK. DERDİMİZ TEK: Bugüne kadar partimiz, herhangi bir siyasi partinin herhangi bir mensubu hakkında hakaret eden, iftira atan, onun ailesini inciten tek bir cümleyi bırakın, tek bir kelime ortaya koymamıştır. Biz, bunun adına, ‘makul siyaset’… Yani makulde buluşmak. Yeteri kadar yorulduk. Derdimiz bir tek: Bu milletin refahı, ferahı; çocuklarımızın geleceğinin iyi, güzel olması. Paylaşamayacak bir şeyimiz yok. Biz, siyasetçiyi hizmet etmek üzerinden rekabet ettirebilirsek, asılın siz olduğunu herkesin kafasına çivi gibi çakabilirsek iddia ediyorum bu ülke düzelir.
Asıl sizsiniz. Vekil, verilen vekalete saygı göstermek, karşısında hazır olda durmak mecburiyetindedir. Biz, bunu hatırlarsak Türkiye kurtulur. Aslına hesap vermek hayatın bir gerçeği haline gelirse; ‘şuculuk, buculuk’ üzerinden oy vermeyi bırakırsak, birbirimizle kafa kafaya tokuşturulmaya ‘hayır dur’ diyebilirsek, o zaman siyasetçi görevini hatırlar, gereğini yerine getirir. Getirmeyeni de gönderir gidersiniz.
ARKADAŞ, BEN KİMİM, BEN NEYİM: Türkiye’de neden olduğunu anlayamadığımız bu gerilim… Her birimize bir lakap takıldı bu ülkede. Ben, kendimle ilgili yapılan iftiraları düşünüyorum, düşünüyorum… Gerçekten, bu kadar çelişkili iftiranın aynı anda bir kişinin üzerinde olması korkunç bir şey. ‘FETÖ’cü’ diyorlar, ‘ateist’ diyorlar. Hem FETÖ’cüyüm hem ateistim. Aynı zamanda PKK’lıyım, aynı zamanda faili meçhulcüyüm. Arkadaş, ben kimim? Ben neyim?
SOPA YİYEN YİYENE BU ÜLKEDE: Evim basılıyor, peşine düşüyoruz. Yargı olmazsa demokrasi olmaz. Yargı; bağımsız, tarafsız, objektif, korkusuz olmazsa demokrasi olmaz. Hukukun üstünlüğü olmazsa ekonomi düzelmez, yandaş kayrılır. ve bütün bunların karşılığı; sopa yiyen yiyene bu ülkede. ve maalesef, o kadar enteresan ki bu fiilleri yapan faillerin tamamı beraat ediyor bu ülkede. Böyle bir şey olabilir mi?
2017’DE ‘HAYIR’ DİYEBİLSEYDİK BUGÜN İNİM İNİM İNLEYEN BİR TÜRKİYE OLMAYACAKTI: Geri dönüp baktığımızda gelinen nokta nedir? Neyi düzeltmek için hep birlikte tavır almak zorundayız? Hangi siyasi görüşten olursanız olun, 2017’de ‘hayır’ diyebilseydik memleket olarak; ‘hayır’ı çıkartabilseydik, o referandum geçmemiş olsaydı, bugün partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde inim inim inleyen bir Türkiye olmayacaktı.
BİR TEK CÜMLE SÖYLÜYORLAR; ‘NEFES ALMAK İSTİYORUM’: ‘Z kuşağı’ deyip ne olduğu anlaşılmadan konuşuyoruz da o çocuklarının gözünün içine baktığınızda, her biri bu ülkeden gitmek istiyor. Ölçü sadece geçim değil. Mühendis genç, gidip Kanada’da garsonluk yapmayı, benzinlikte pompacılık yapmayı tercih ediyor. Bir tek cümle söylüyorlar; ‘Nefes almak istiyorum’. Yargıyı ortadan kaldırırsanız; tarafsız, korkusuz, objektif yargıyı ortadan kaldırırsanız, hukukun üstünlüğü zaten olmazsa, bütün bunların olmadığı yerde haksızlıklar dibine kadar olursa ekonomi böyle darmaduman olur. Demokrasi diye bir kavram ortadan kalkar.
VESAYETLERİ KALDIRALIM DERKEN VESAYETİN ŞAHI İŞ BAŞINA GEÇMİŞ GÖRÜNÜYOR: Çankaya AK Parti İlçe Başkanı ile herhangi bir arkadaşımız alacak-verecek üzerinden mahkemelik olsun, bakalım o davayı kazanabiliyor mu? Kendisi de haklı olsun. Kazanamaz. Yargı korkuyor; tarafsız değil, objektif değil.
Seneler boyunca çeşitli vesayetlerden bahsettik. Elbette demokrasilerde hiçbir vesayet olmaz. Tek bir patron vardır; millettir, seçmendir… Ne yargıya vesayet olmalıdır ne de başka grupların Türkiye üzerinde, millet üzerinde, siyaset üzerinde vesayeti olmalıdır. Hepsine birlikte ‘hayır’. Bugün gelinen noktada, vesayetleri kaldıralım derken vesayetin şahı iş başına geçmiş görünüyor.
HERKES, 7’DEN 77’YE, HAKSIZLIĞA UĞRADIĞINI DÜŞÜNÜYOR: Vatandaşımız kavga etmek istemiyor. İnsanlarımız karnını doyurmak, çoluğunun çocuğunun yarınını ferah bir şekilde organize etmek; evine gidip, huzur içinde sofrasına oturup ailesi ile birlikte vakit geçirmek istiyor. Ekonomik durumu ortanın üstü olan da aynı, ortanın altı olan da aynı. Ama kayırmacılık, liyakatsizlik, ciddiyetsizlik öyle bir hale getirdi ki bu memleketi, herkes, 7’den 77’ye, haksızlığa uğradığını düşünüyor. En önemli problemimiz budur. Herkes, ‘Ben o taraftan olmadığım için haksızlığa uğradım’ diyor.
Biz; talepler, eleştiriler, ihtiyaçlar üzerinden çözümler ürettik. Siyaseti ‘iktidar hizmet eder, muhalefet halkın avukatıdır’ mottosu üzerinden anlayan ve vatandaşın yanında daha fazla zaman geçirip onu dinleyen, onların ortaya koyduğu sorunları çözen bir siyaset anlayışımız var. O da bizi küfürden alıkoyuyor. Sizle hemhal olunduğu zaman ‘şuculuk, buculuk’ gidiyor. Gerçekler üzerinden konuşulmaya başlanıyor. Birinci adım bu.
BU ÜLKENİN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ, GENÇLER ARASINDA ATATÜRK’TÜR: Bugün işbaşında bulunan iktidar, çok uzun bir zamandır Cumhuriyet değerleri ile kavga ediyor. Atatürk ile kavga ediyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, bu milletin vicdanı öyle ki en kallavi AK Partili ailelerin çocukları Atatürkçü bugün. Demek ki güneş balçıkla sıvanmıyor. Bu milletin feraseti, irfanı gencinde, bir nesli atladığı taktirde gencinde ortaya çıkıyor. Bu ülkenin enteresan bir biçimde birleştirici gücü, gençler arasında Atatürk’tür. Ne mutlu. Hepimizin çocukları, bir bütün olarak Atatürk’ün etrafında toplandılar. Benim bu ülkenin yarınına duyduğum ümidin en önemli gerekçesi, bu gençlerin bir araya gelip, bu ülkenin kurucu liderinin, bu ülkenin kahramanı Atatürk’ümüzün etrafında toplanmış olmaları. Bu, büyük bir kazanım. Demek ki bazı şeyleri, istedikleri kadar yıkmaya çalışsınlar, yıkamadılar.
BU SİSTEMDEN BEHEMEHAL KURTULMAK ZORUNDAYIZ: Ucube bir sistemle karşı karşıyayız. Partili Cumhurbaşkanlığı inanılmaz bir şey. Tek kişinin karar verdiği bir sistem. Müsteşarlık makamı gitti bu ülkede. Devletin hafızasıydı. Bakanın siyasetçi olması, gitti. Tek seçmenli bakanlar var. Hadi randevu alın da göreyim; sendikalar, STK’lar. Çünkü size ihtiyaçları yok. Tek seçmenleri var, o da patronları. Çünkü sistem ona göre.
Bu sistemden behemehal kurtulmak zorundayız. Bu seçim, parlamenter sistemi konuştuğumuz son seçim. Bu seçimi kaybettiğimizde, üç seçim kaybetmiş bir muhalefet olarak, bundan sonraki fasıl, partili cumhurbaşkanlığı üzerinden politika yapıp onun üzerinden seçime gitmektir. Yani Türkiye ölmez, bitmez. Ama bu ucube sistemin karşılığı bir seçim yapılır. Biz kaybettiğimiz taktirde gelecek seçimde, partili Cumhurbaşkanı seçeceğiz. Bu sistem ülkemize uymadı. Başkanlık sistemi değil bu. Bu, kendine özgü bir sistem. 1946’ya geri döndük. Ama 1946’nın kanunları bile buna göre daha iyiydi.
Bütün bunların karşılığı, mutlaka bu seçimi demokrasiyle, seçimle kazanmak durumundayız. İddia ediyorum ve inanıyorum ki 13. Cumhurbaşkanı, adına ben ‘Millet İttifakı’ diyeyim, siz başka bir şey deyin, eğer aklı başında bir yolculuk yapabilirsek 13. Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı’nın adayı olacak. Ben buna inanıyorum.
2018’de yeni kurulmuş bir partiydik, apar topar seçime gittik. Ben, CHP Genel Başkanı’na gittim, 15 milletvekili talep ettim. Hem 15 milletvekili arkadaşıma hem Sayın Kılıçdaroğlu’na, defalarca olduğu gibi bir kez daha, demokrasiye yönelik tutumundan dolayı en derin teşekkürlerimi sunuyorum. İYİ Parti olarak biz de şöyle davrandık: Ben adaydım, 15 milletvekili ile bizim 5 milletvekili bir araya geldiğinde, benim adaylığım onlar tarafından onaylanabilirdi. Ama o 15 demokrasi kahramanı arkadaşımızın üzülmesine vesile olmamak, onların üzülmesini, kendilerini kötü hissetmesini ortadan kaldırabilmek için ben, 100 bin imza ile aday oldum. Seçime gittik. Harala gürele bir seçim. Ama sahayı gördüm ben. Muhalif seçmen, 2018’de inanılmaz bir biçimde benim şaşkınlığa uğramama sebep oldu. Nasıl bir heyecan. ‘Zaten biz birinci turda aldık, vah vah vah çekilin ayak altından’ olduk. Sonra ne oldu? Matematik unutulursa ne olur? Bir stratejiden bahsediyorum, bir akıldan, bir sağduyudan. Ne oldu? Muharrem Bey’in, Temel Bey’in ve benim aldığı oy, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı oy kadardı. Hani birinci tur?
Çıktık, döndük geldik. O seçmenin o gece yaşadıklarını benim size anlatmam mümkün değil. Ama bir şey oldu. Aynı seçmen, eğer bir 10-15 arasında bir oy alsaymışım, evimi taşlayacakmış. Çünkü bu arada her birinizin buraya bakış açısı, sanki ben bu ülkenin Jandarma Genel Komutanı’yım. Biz çalıştık bunun üzerine, o seçmen kendisine dedi ki ‘Biz hiçbir şeyi başaramıyoruz’. Birden yıkıldı. Sonra tekrar çalıştık. Burada bahsettiğim oy değil. Koray Bey’in teklifi, arkadaşlarımızın çalışması ile biz ittifak konusunda çalıştık. Oybirliği ile ‘CHP ile ittifak ile yerel seçimlere gitmeliyiz’ çıktı. Kasım başında gittik, CHP’ye teklif götürdük. Sonuç olarak masaya oturuldu. O masadaki amacımız, İYİ Parti’nin varlığı değildi. Elbette İYİ Parti’nin varlığı çok önemli. Ama önceliğimiz, o muhalif seçmenin ayağa kalkması, başarı özlemini somut hale getirmekti.
O masada biz, mümkün ötesi bir şekilde ‘Buyurun’ dedik. Seçim sonuçlarında 19 ilçe aldık, yalnız başımıza girseydik 13 alırdık. Bunun karşılığı ne oldu? Ankara alındı, İstanbul alındı. Oylarımızdan bahsetmiyorum. Şöyle bir yanılgı var. ‘Ne yaparlarsa yapsınlar, İYİ Parti seçmeni gider zaten şuraya ay verir.’ Organize etmezseniz sandığa gitmez, darmaduman olur. O birlikteliğin yarattığı sinerjiden bahsediyorum. Oy kullanmaya gitmeyecek insan, oy kullanmaya gitti, ‘bu sefer başarabiliriz’ diye. İstanbul’u örnek vereyim. İstanbul’un 248 bin CHP seçmeni sandığa gitmedi, 350 bin AK Parti seçmeni sandığa gitmedi. 13 bin 500 fark, arkasından bir iptal. İşte o milletin feraseti ortaya çıktı. Orada hiç kimsenin payı yok. Benim sadece bir oyum var. Herkesin bir oyu var. 805 bin fark atıldı. Anlatmaya çalıştığım şey, yan yana gelişlerin oluşturduğu sinerjinin matematik ile hesaplanamayacağı.
ONLAR İÇİN HAYAT MEMAT MESELESİ: Bu konuda sizlere düşen önemli bir görev var; STK’larımızdan, muhtarlarımızdan bahsediyorum. O görev de siyasetçileri gerçeğe, akla, stratejiye çekmektir. Cumhur İttifakı’nın bileşenleri, elbette Altılı Masa’da fitne çıkarmak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü onlar için hayat memat meselesi. Yani inanılmaz bir yolsuzluk var, inanılmaz bir kayırmacılık var, liyakatsizlik var, yargı skandalları zinciri var bu ülkede. Hukuk yok bu ülkede. Demokrasi attaya gitti bu ülkede. Gençlerimiz oluk oluk, gruplar halinde yurt dışına gitmek için yol arıyor. Giresun Yağlıdere’den gençler Meksika’ya gidiyor, ABD’ye gidiyor. Ne için gidiyorlar? Nefes alabilmek için. Biz siyasetçilerin görevi, bu çocuklara doğru dürüst bir vatan bırakmaktır. Herkesin birbirinden nefret ettiği bir siyaset diliyle bunu başarmak mümkün değil. Dolayısıyla bu seçim, bir; kazanılması gereken bir seçim. İki; stratejinin, aklın, mantığın merkezde olması gereken bir seçim. Demokrasiyle, sandıkla, oylarınızla mutlaka alınması gereken bir seçim. Ki sistemi değiştirelim. Buradaki mesele, Tayyip Bey veya bir başkası değil. O sandalyeye en temiz, en düzgün arkadaşımızı oturtalım, bir sene sonra bambaşka bir insan haline gelmezse adımı değiştiririm. Bu derece iddialıyım.
Bendeki şans, 2,5 yaşımdaki torunumda yok. 10 yaşındaki halimi düşünün, 56 sene önce Meral’e verilen şansın binde biri, benim köyümde doğan kız çocuklarında yok.
Türkiye’nin, ciddiyetsizlikten beli kırıldı. Abuk sabuk işlerle meşguliyetin neticesinde birbirimize düştük. ‘Cambaza bak Türkiye’den ‘gerçeğe bak Türkiye’ye getirmek durumda olan bizleriz. Bu; gençlerimize, çocuklarımıza, torunlarımıza olan borcumuzdur. Derdimiz budur.”