AIDS, HIV pozitif kişilerin hiçbir tedavi almamaları sonucu, hayatlarının ilerleyen dönemlerinde vücutta bazı beyaz kan hücreleri kandaki oranının çok düşük seviyelere gelmesiyle birlikte, bağışıklık sisteminin çökmesi ve diğer pek çok hastalık ve enfeksiyona açık hale gelmeleriyle birlikte gelişen bir sendromdur.
Kan milimetreküpünde sağlıklı bir hastada 500-1600 arasında CD4 hücresi bulunmaktadır. AIDS gelişen bireylerde bu sayı 0’a kadar düşmektedir.
AIDS, HIV virüsüne bağlı olarak gelişir. Ancak her HIV pozitif kişi AIDS olmaz. Tedavi edildiği sürece hastalığın bu evreye gelme ihtimali oldukça düşüktür. Kişilerde AIDS geliştiğinde de tedaviye başlanması mümkündür yine de erken tanı ile başlayan tedavideki kadar etkili bir sonuç alınabilmektedir.
HIV NEDİR?
HIV bugüne kadar dünyada en uzun sürmüş epidemidir. Virüsün vücuttan tamamen atılmasını sağlayan kesin bir tedavisi ya da aşısı henüz bulunmamıştır.
HIV, kan yoluyla ya da anne sütü, sperm, boşalma öncesi sıvı, vajinal ve rektal sıvılar yoluyla bulaşmaktadır. Bu sebeple cinsel ilişki yoluyla bulaşma riski fazla olan bir virüstür. Virüs vücuda girdikten sonraki bir ay içerisinde akut bir atak yapar ve sonrasında tedavi edilmezse vücutta çoğalmaya devam eder. Akut dönemden sonra hastalık 10-15 sene sessiz olarak seyredebilir, kişilerde hastalık belirtileri görülmez. Ancak kişiler bu dönemde hastalığı bulaştırmaya devam ederler.
Ancak bu kişilerde hastalığın üçüncü ve en ileri seviyesi olan AIDS henüz gelişmemiştir. Tedavi edilmediği takdirde hastalık üçüncü evreye ilerler ve kişilerin bağışıklık sistemleri zayıflayarak diğer enfeksiyon ve hastalıklara karşı savunmasız hale gelirler.
Bu sebeple, artık hastalar enfeksiyon tespit edildikten hemen sonra ilaç tedavisine başlamakta ve böylelikle hastalık üçüncü evreye ilerlemeden hayatlarını sağlıklı biçimde sürdürebilmekte, evlenip çocuk sahibi olabilmektedirler.
AIDS NASIL BULAŞIR?
AIDS hastalığı HIV virüsü ile enfekte olmuş kişilerin vücut sıvılarının, virüs ile temas etmemiş kişilerin vücuduna girmesi ile yayılım gösterir. Virüsün yayılmasında etkili olan vücut sıvıları kan, sperm, vajina salgısı ve anne sütü şeklinde sıralanır.
Cinsel ilişki yoluyla bulaşma: HIV virüsü bulaşmalarının %80-85’i korunmasız cinsel ilişki ile gerçekleşir. HIV-pozitif erkeğin sperm hücresinde HIV-pozitif kadının ise vajina salgısında yer alan virüs, cinsel ilişki sırasında bütünlüğü bozulmuş vücut mukozalarından içeri girer. AIDS hastalığında cinsel ilişki ile bulaşma yöntemi korunmasız cinsel ilişkiye giren tüm bireyler arasında (kadından erkeğe, erkekten kadına, kadından kadına ve erkekten erkeğe) meydana gelebilir. HIV-pozitif bir bireyle gerçekleşen tek bir korunmasız ilişki dahi AIDS hastalığının gelişmesine neden olabilir.
Kan yoluyla bulaşma: HIV virüsü, enfekte hastaların kanında bulunur ve sağlıklı bireylerin bu kan ile temas etmesi sonucunda yayılım gösterir. Kan yoluyla bulaşma genellikle hasta bireyin kanıyla temas etmiş aletlerle yaralanma ya da enfekte olmuş kanın deri veya mukoza sıvılarıyla teması sonucunda gerçekleşir. Bu tür bulaşma konusunda en çok risk altında olan grup sağlık çalışanlarıdır denilebilir.
Anneden bebeğe bulaşma: Virüs ile enfekte olmuş bir anne, virüsü bebeğine gebelik döneminde, doğum sırasında veya doğum sonrası emzirme işlemi ile bulaştırabilir.
AIDS TANISI NASIL KONUR?
HIV/AIDS tanısı kanda bulunan antikorları veya virüsün bir parçası olarak sayılabilen antijenleri görüntüleyen HIV testi ile konulur. Bireyin virüs ile temasından yaklaşık 3-8 hafta sonra bağışıklık sistemi ilk tepkiyi verir ve kandaki antikor sayısı hızla artmaya başlar.
Bazı durumlarda antikor sayısı 6 ay kadar uzun bir süre boyunca artık göstermez. Böyle bir durumun meydana gelmesi hastalığın tanılanmasını geciktireceği için genellikle antijen ve antikoru birlikte inceleyen testler tercih edilir. Bu sayede hastanın virüs ile temasından sonraki 3. haftadan itibaren tanı koymak mümkün hale gelir.
Tanı işlemi için yapılacak ilk test ELISA testidir. Bu test ile yapılan inceleme sonucu HIV enfeksiyonun varlığı kanıtlanamazsa sonuç negatif olarak değerlendirilir. ELISA testinin pozitif sonuçlanması durumunda test yinelenir ve sonuç tekrar pozitif çıkarsa Western blot adı verilen doğrulama testi yapılır. Doğrulama testinin de pozitif sonuçlanması halinde kişiye HIV/AIDS tanısı konulur.
AIDS BELİRTİLERİ NELERDİR?
AIDS’in çok sayıda belirtisi bulunmaktadır. Bu belirti ve bulgular başka hastalıklarda da görüldüğü için mutlaka alanında uzman doktora gidilerek gerekli testler yapıldıktan sonra doğru teşhis konularak tedavi süreci başlatılmalıdır. AIDS’in en önemli belirtileri şunlardır;
-Hızlı kilo kaybı
-Tekrarlayan ateş
-Gece terlemeleri
-Aşırı ve nedeni bilinmeyen yorgunluk
-Koltuk altı, kasık veya boyun lenf bezlerinde büyüme
-Ağız, makat veya genital bölgede oluşan yaralar
-Akciğer infeksiyonları
-Cilt, ağız, burun veya göz kapaklarında lekelenmeler
-Hafıza kaybı
-Depresyon
-Nörolojik bozukluklar
HIV İNFEKSİYONU BELİRTİLERİ NELERDİR?
Bazı kişilerde infeksiyonun başlangıcından 2-4 hafta sonra grip benzeri belirtiler ortaya çıkmaktadır. Bu dönem akut HIV infeksiyonu olarak adlandırılmaktadır. Bu belirtiler birkaç gün veya hafta sürmektedir. Bu dönemdeki belirtiler;
-Ateş
-Üşüme
-Titreme
-Döküntü
-Gece terlemesi
-Kas ağrıları
-Boğaz ağrısı
-Halsizlik
-Lenf bezlerinde şişme
-Ağızda yaralar
Ancak bazı kişiler akut HIV infeksiyonu döneminde bir belirtileri hissetmeyebilmektedir. Bu belirtilerin görülmesi de tek başına HIV infeksiyonu olduğu anlamına gelmemelidir. Bu belirtiler başka hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir.
HIV infeksiyonuna neden olabilecek bir temas varsa bir sağlık kuruluşuna başvurarak HIV için test yaptırılmalıdır. Riskli bir temastan sonra bu belirtileri yaşayan kişilerin mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurarak testleri yaptırması gerekmektedir. Çünkü HIV infeksiyonunun teşhisinin tek yolu gerekli testlerin yaptırılmasıdır.
AIDS NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Retrovirüs grubunda bulunan HIV’e karşı etkili olan Anti-Retroviral adı verilen 4 farklı tipte ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaçlar vücudun farklı mekanizmalarında işlev görür ve HIV’nin tedavisi, bu ilaçların birkaç tanesinin kombinasyonu ile planlanabilir.
HIV’nin kesin tedavisi yoktur, yani virüs tamamen vücutta yok edilemez ancak ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Tedavinin amacı; virüsün yeniden oluşmasını önlemektir. Böylece, virüsün, tedaviye dirençli olabilen birçok mutasyon geliştirme olasılığı azaltılır.
Tedavi ile kandaki virüs miktarını gösteren viral yük denilen değer en alt düzeye indirilir, bağışıklık sistemini korunur ve HIV pozitif kişinin yaşam kalitesi ve beklentisi artırılır. Tedavi ayrıca HIV virüsünün miktarını azaltacağından bulaş riskini de azaltır.
Riskli Durum / Davranış Sonrası Korunma
PEP (Post-Exposure Prophylaxis), herhangi bir nedenle HIV’e maruz kalındığında, antiretroviral ilaçlar (ART) kullanılarak kişinin enfekte olma riskini düşüren önleyici bir tedavidir. PEP sadece acil durumlarda kullanılmalı ve HIV’ye maruz kaldıktan sonraki 72 saat içinde başlatılmalıdır.
Bu ilaçlar 1-3 ay süreyle alınır. İlaçların ciddi yan etkilerinin olmasının yanı sıra 100 etkili değillerdir. Bu nedenle HIV bulaşmasına neden olacağını düşündüğünüz bir olay ile karşılaştıktan sonra en kısa sürede bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına başvurmanız gerekir.
HIV’den Korunma Yolları
-Cinsel ilişkide kondom (prezervatif) kullanmak HIV’den korunmanın günümüzde en etkili yoludur. Ancak kondomun temas önce takılması ve üzerinde delik olmaması ve yırtılmaması çok önemlidir.
-Doğum kontrol hapı, iğneleri ve deri altı bantları, spiraller ve diğer gebelik önleyici yöntemler HIV’ye karşı koruma sağlamaz.
HIV ve Gebelik
HIV-pozitif olmak çocuk yapmaya engel bir durum değildir. Eğer erkek HIV taşıyıcısı ise, spermi alınarak dış ortamda virüsten temizlenerek anne rahmine yerleştirilir. HIV pozitif kadının gebe kalmasında herhangi bir sakınca yoktur.
İzlem ve tedavisinin uygun koşullarda yapılması ve virüs yükünün ölçülmeyecek düzeyde olması, HIV’in bebeğe geçişini önemli ölçüde azaltmaktadır. Kişinin gebe kalmadan önce, kanındaki HIV RNA düzeyinin en az 6 ay süreyle ölçülemeyecek düzeylerde olması, bulaşmayı azaltmaktadır.
HIV pozitif gebelerin antiretroviral tedavi kullanımı, planlanmış sezaryen uygulamaları ve bebeğin hazır mamayla beslenmesinin sağlanmasıyla özellikle gelişmiş ülkelerdeki bulaşma hızı %1-2’ye kadar inmiştir. Bulaş durumunda doğum sonrası ağız yoluyla verilen şuruplarla bebek tedavi edilmektedir.
ELISA TESTİ NEDİR?
ELISA testi bir antijen (örneğin mikroorganizmanın özel bir proteini) ve bir antikor (antijene karşı üretilen protein yapısındaki molekül) arasındaki reaksiyonu göstererek çeşitli hastalıkların tanısında kullanılmaktadır. Testin sonucunu görülür hale getirmek için bir enzimden yararlanılmaktadır. ELISA testi ile infeksiyon etkenleri veya bunlara karşı vücudun oluşturduğu antikorlar saptanabilmektedir.